Giresun Haberleri

Bir Ayağım Merkezde Bir Ayağım Herkeste

Bu yazıyı paylaşın

Hayatım boyunca insanlarla din, dil, ırk, siyasi görüş, toplumsal sınıfına bakmadan “bir ayağım merkezde bir ayağım herkeste“ düsturu ile münasebet kurma ve hukuk geliştirme gayreti içinde oldum. Ama yaşadığımız toplum bu konuda bana çok sıkıntılar çıkarttı, yordu. Bende de Yörük inadı var, madem böyle ben de kitaplığımda uslu uslu duran kitapları yan yana kardeş kardeş dizdim. O zaman buyrun muhabbete aziz dostlar.

Düşünsenize bu kitaplıktaki hazirunla toplandık hasbihal ediyoruz. Aristoteles İskender’e savaş adabı ve ahlakı konusunda akıl veriyor biz de dinliyoruz.

Tam o esnada emsalsiz beyin Oktay Sinanoğlu akıl istersen bende zebil, ya gönül… “Akla ne iş yapacağını gönül öğretir. O halde düsturumuz bilim + gönül olmalı diye fısıldıyor zarif ve latif üslubuyla.

Çağın çilekeşi Sezai Karakoç ağabey yeniden yeniden dirilişin marşını besteliyor her daim. Şakir Kurtulmuş ağabey o esnada Sofular Caddesinden usul usul çıkıyor, ofisimin camından onu izliyorum. Kerimesi Şeyma’mızla ötede sonsuz kavuşma hayali her daim gönlünde.

Ya Nazım Hikmet, doyamadığı memleketine sesleniyor; “Dörtnala gelip Uzak Asya’dan / Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan/ Bu memleket, bizim”.

Hocaların hocası Ali Fuad Başgil gençleri toplamış başına bunalmış, iradesiz ve cesaretsiz kalmış dimağlara yollar açma derdinde. Cemil Meriç de beyin fırtınası yapıyor bir köşede “idrakimize vurulan zincirleri kırmakla“ meşgul bir fikir amelesi.

Muhammed İkbal’in “onun fıtratı şark ve garptan yüksektir“ diye tarif ettiği büyük bilge, komutan, düşünce ve aksiyon adamı Aliya sessizce vakur ve asil bir devrim peşinde Müslüman yüreklerde. Mehmet Doğan çantasına doldurmuş kaybolan kelimeleri bunlar olmazsa doğru düşünemezsiniz diye pazarda dolaşıyor.

Nazife Şişman bizim mahallenin bilge ablası. Gündelik ve sıradan olanın içindeki hakikati süzüp öyle sunuyor bize. Mehmet Uzun; yüzüne bakmaya korkuyorum, sevgili Dicle’den ben ayırmışım gibi onu 😞 Nar Çiçeklerini ben de çok severim abi diyorum gönlünü almak istercesine.

Mahmut Erol Kılıç; İstanbul Siyasaldan o da. Bizim okuldan çıkanların kimyası biraz farklı olur. Hocam da öyle. Hz. Mevlana’nın “herkes kendi zannınca benim yârim oldu/ Derûnumdaki sırları kimse araştırmadı“ siteminin cevabını ararken buluyoruz onu da.

Öte tarafta büyük tarihçi Kemal Karpat Hocamız bitmez tükenmez enerjisi ile şu enfes teklifi yapıyor; “Osmanlı devletinin tarihini ve idare sistemini inceleyip anlamak ve elde edilen tecrübe ve bilgileri bugünün sorunlarını çözmek için kullanmalı “

İlahiyat camiasının büyük hocalarından İhsan Süreyya Sırma Hz. Peygamberi tanımak için siyer okumalarına başka boyutlar getiriyor. İslam öncesi Mekke’ye göz atıyor… Büyük Doğu’nun delisi, bir dönem gençliğinin kabına sığmayan önderi Necip Fazıl’ı Orhan Okay hocadan dinlemeyi kim istemez ki…

Zarif İstanbullu Sadettin Ökten hoca “kendi gök kubbemizi”  işaret ederken “her medeniyet anlayışı, insanını kendi ufku ve dünyasında yetiştirir. Toplum, sanatıyla kendini ifade eder; hem her halde var olmanın hem İstikbalde devam etmenin yolu sanattan da geçer“ diyerek harika dokunuşlar yapıyor zihin dünyamıza

Dünyanın en önemli bilim tarihçileri arasında gösterilen ve 27 dil bilen Fuat Sezgin hoca İslam coğrafyasının yetiştirdiği büyük âlimlerinin varlığını hocası Alman Prof. Hellmut Ritter’den öğrendiğinde kendi ifadesi ile “dehşete düşmüş“. Bunu duymam bende İslam ilimleri tarihini öğrenmem için adeta kırbaç rolü oynadı diyor Fuat Hoca. Rahmet olsun

Derken tanıdık bir sima beliriyor arada; sevgili Taha Kılınç. O bana ağabey diyor ama aslında o benim ağabeyim. Yaşı küçük ama o bambaşka benim için. Çantamda kitabı eksik olmuyor. Kudüs’ü, Balkanları, Türkistan’ı onun kaleminden okumak emsalsiz bir ayrıcalık. “Biz bize” derken “Kırmadan Dökmeden“ güzel şeyler söylüyor. Dilinde Yörük pınarlarından kana kana içmişliğin tadı var.  Ömrüne bereket sevgili Taha…

Sultan Alparslan’ın veziri Nizamü’l Mülk bilirsiniz değil mi? Ya onun muhteşem eseri Bağdat Nizamiye Medresesini… Ah keşke o devirde yaşasaydım diye hayıflanmaya ne gerek var. Al sana bu üniversitesinin baş müderrisi büyük âlim İmam Gazali. Ey başını, bük boynunu yaklaş yamacına.

Üsküdar – Eminönü vapurunda denk gelemedik diye hayıflanmaya ne gerek var? Ümit Meriç abla “İçimdeki Cennete Yolculuk“ ile bizi misafir ediyor, haydi kaçırma vapuru kalkıyor…

Onun zamanına yetişemedim, vefat ettiğinde ben ortaokul öğrencisi isim; 7 Güzel Adam. Ama benim görmeden sevdiğim, gönül dünyamda yakınlık kurduğum güzel abim. Her bahar kırlarda çiçek açtığı zaman aklıma düşen Cahit ağabeyim. “Mümin bir şair olarak yazdıklarımdan sorumlu olduğumun bilincindeyim“ diyen zarif insan. Ruhu şad olsun

Aliya’nın “hakiki bir şair, hakiki bir sanatçı istemese bile mücadeleye girmiştir“ diyor ya. Bizim kuşağın içinden bir ses. Celal Fedai “Türkiye’nin kaderi kitabında kendi hikâyesini bulmaya çalışan ülkemizin, aydınlarımızın, entelektüellerimizin, şairlerimizin hakikat karşısında nasıl konumlandığını tartışıyor“.

Mücahit Kaymakçı – Serbest Yazar

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz. Anladım