Giresun Haberleri

Ventilatör Tamam; Amma…

Bu yazıyı paylaşın

Şimdi Türk Malı solunum destekleme cihazları çıktı ya, artık kahramanlık destanlarının ardı arkası kesilmez. Sosyal medyanın ve iletişim teknolojilerinin sağladığı imkanlarla güzellemeler, mersiyeler alır başını gider. Kimi över ve övünür yersizce, ilginçtir, kimi de söver ve dövünür yine yersizce. Kimse sormaz, ya bu kazın ayağı perdeliydi, nasıl oldu da çift tırnaklı hale geldi diye.

Öncelikle bu cihazı tarif etmek gerekir, üzerinde konuşmak için. İşlevsel olarak herhangi bir sebeple, solunumu canlılığına yetmeyecek kadar zorlanan veya tamamen duran hastalara pozitif basınçla soluk aldıran cihazlardır, bunlar. Yani aslında bir pompadırlar. Ama, bu pompanın insana uygulanabilirliği için yıllarca desteklenmiş ve yapılmış, araştırmalar ve başta çok hassas sensörler olmak üzere, bunların teknolojik ürünlere dönüşmesi için çalışmalar vardır. Bir de tabii günümüzde geldiği aşama için yüklenmiş yazılımlar. Bu cihazlarda pek çok parametre vardır ölçülen. Bunları merak eden twitter.com/zeynurin isimli doktor hanımın yirmibir nisanda paylaştığı ilgili flood’unu okusun. Doktor olanlar zaten bilir, olmayanlar da bilmenin zorluğunu öğrenirler, oradan.

Sonra da, konuşmaya başlamamız lazım tabi ki. Bu yukarıda hızlıca söz ettiğim araştırmalar, çalışmalar, yazılımlar, sensörler, parametreler, uygulamalar içinde yıllarca birikmiş sonuçların ve neticesinde de yüzlerle ifade edilebilir patentlerin bir tanesi bile Türkiye’den çıkmamıştır. Aslında Türklerden diyecektim de korktum biraz, ola ki yurtdışında çalışan bir vatandaşımızın emeği vardır diye. Yani bu cihaza verilen para o cihazın teraziye konulup tartılmasıyla çıkan ağrılığına ödenen para değildir. Yoksa o cihazdaki demir, plastik, altın -işlemcisinde vardır mutlaka- ve benzeri malzemeleri toplasak beşyüz lira etmez. Ama bize binlerce dolara satılır bunlar, çünkü hammaddelerin yanına önce emekler, sonra gayretler, sonra da patentler gelir, hakim dünya ekonomisinin gereğinde. Ha, kar da var mıdır? Vardır. Üretenin karı vardır, finanse edenin karı vardır, satanın karı vardır. Umarım alanın karı yoktur.

Şimdi ben ürettiğimiz cihazda hangi yazılımların kullanıldığını bilmiyorum ama bu geçen sürede yazılamayacağını biliyorum. Yine hangi sensörlerin kullanıldığını bilmiyorum ama bu geçen sürede yapılamayacağını biliyorum. Daha uzatmayayım çünkü bu cihazın en önemli kısımlarındaki bizim payımızı söyledim. Geriye kalanlar itibariyle baktığımızda ortada başarılı bir montaj hattının kurulduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Kalite kontrol güvenliğini ise ilerleyen zamanda cihazların kullanım süreçlerinde söyleyebileceğiz ancak. Tabi bu konu da sıfır değil. Mekanik ve elektronik denetimler yapılmıştır, standartları gereğince, ama kullanıma bağlı değerlendirmeler bunlardan apayrı şeylerdir.

Peki, patent hakları ne durumda, bu cihazda? Covid19 pandemisinin baskısında kimse bunu düşünmez, kimse bunun bedelini isteyemez, istese bile kimse vermez. Bir gün pandemi biter de, şirketlerimiz bu cihazlardan para kazanmaya başlarsa, uluslararası mahkemelerden celpler şirketlerimize ve devlete yağmaya başlar. Hani bazı avrupa liderleri ve Birleşik Devletler Başkanı Trump ekonomik zararlarının faturası Çin’e yıkmaya çalışıyorlar ya, bu virüs laboratuvar ürünü, kontrolünü sağlamadı ve gerekli uyarıları yapmadı diyerek. Devletlerin yaptığını şirketler de yapar ve patent haklarının yanına mahrum kalınan kazancı da ekleyip tutuştururlar ellerine. İlgilileri ister ben bağımlıyım der, ödemeleri ve cezai müeyyidelerini kabul edip öderler o gün; ister ben bağımsızım der, resti çekerler. Resti çekerken de tabi oturup düşünürler, biz sadece bu cihazla yazı geçirebilir miyiz diye. Geçiremezler ve geçiremeyiz, ben şimdiden söyleyeyim.

Bitirmeden bir şey daha söyleyeyim. Bu ve benzeri yapılmış cihazları yapmak doksan milyonluk Türkiyemiz için gerçekten çok kolaydır, ama bizden önce yapanların hakları olmasa. Bir de başımıza bela patent yasamız var, Avrupa Birliği müktesebatına uyum sağlamak adına, yurtsever kahramanları olmadık suçlarla görevlerinden ederek çıkarılmış. Hem de hakkımız olan çekincelerimizden bile vazgeçilerek. İşte bu hakların süresi bittiğinde ise cihazların zaten kullanım ömürleri bitmiş, yerine çok daha işlevsel yenileri gelmiş oluyor.

Ne yapacağız peki? Hep böyle onlar yapacak, biz bakacak mıyız? Zurnanın zırt dediği yer burası. Hayır bakmayacağız. Elbette bir gün, biz de bu ve benzeri cihazları veya ilaçları, malzemeleri, yordamları üretip satacağız. Amma önce üniversitelerimizi, bilim adamı ve bilim kadını olmayan; araştırma yapıyorum, proje yazıyorum, eğitim veriyorum deyip yatan; nevzuhur madrabazların elinden kurtarmak zorundayız. Bunun için de baştan üniversitelerin bütçelenmesi ile ilgili ilke ve usülleri değiştirip çalışana, araştırana, üretene destek verir, yatanı da seçip evine gönderir bir yeni yaklaşım geliştirmeliyiz. Çok mu zor? Hayır. Ben bile yaparım ki bu memleket benden binlerce kez daha iyisini yapacak insanlarla dolu. Ama yalama becerisizliklerinden bir türlü öne çıkamıyorlar ki, ilgilileri onları görebilsin.

Diyorsanız eğer, bakan mı var; ben var derim elbette. Çünkü ben iflah olmaz bir İslamcıyım.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz. Anladım