Giresun Haberleri

Yeniçero Hafız’ın Hayatına Dair – Adnan Yazıcı

Bu yazıyı paylaşın

Bölgemizin yetiştirdiği derin hafızlardan biridir Yeniçero Hafız. Asıl ismi Talip Bayram’dır. 1892’te Dandı’da dünyaya geldi. Ancak nüfus kayıtlarında 1895 olarak geçmektedir. Yeniçeri sülalesinden olduğu ve hafızlık yaptığı için böyle adlandırılmış. “Yeni asker” anlamına gelen “Yeniçeri” Osmanlı Devleti’nin fethettiği topraklardaki gayrimüslim çocukların Türkleştirilip Müslümanlaştırılmasıyla elde edilen yeni askerlere verilen addır. Devletin daha kuruluş döneminde ortaya çıkan bu askeri sınıf savaşlarla yüzyıllarca Osmanlıyı başarıdan başarıya sürüklemiştir. Ancak devletin duraklama ve en nihayetinde gerileme dönemlerinde ocağa Türk/ecnebi de girmiştir. Ocak mensupları evlenmeye, ticaretle uğraşmaya başlamış, disiplin kaybolmuş; bu ve daha birçok sebeple ocak eski amacından sapmıştır.

1826’da Yeniçeri ocağının ilgasından sonra ocak mensupları dağıtılmış ya da ülkenin çeşitli yerlerine gönderilmiş. Bu bağlamda Dandı’daki Yeniçeri sülalesinin İstanbul’dan gelip buralara yerleştiği rivayet edilmektedir. Bu süreçte Mehmet Bey ya da daha eski olarak babası Harşit-Dandı bölgesine gelip yerleşmiştir. Ama hangi yolu izleyerek buralara geldikleri bilinmemektedir. Mehmet, Belen Mahallesine gelmiş. Eşinin adı Fatma’dır. Onların Mahmut adında oğlu olmuştur. Dini ilim sahibi olan Mahmut daha sonra “Molla Mahmut” olarak tanınmış. Onun eşi ise Aslı’dır. Bu çiftin ise dört çocuğu olmuş. Birisi Emine, diğerleri Fehmi, Talip ve Hacı’dır. Emine, Çukurköy’de evlenmiş. Fehmi, Deregözü’nde Fehmigil sülalesini oluşturmuş. Hacı da Deregözü’ne yerleşerek orada Hacılar mahallesinin kurulmasını sağlamış. Talip ise Belen’de kalmış.

Belen’de yerleşen Talip Bayram Birinci Dünya Savaşı öncesinde öncelikle babası Molla Mahmut’tan sonra ise esas dersleri Espiye’de Veziroğlu’ndan almıştır. Hem ilim sahibi hem de Hafız olmuş. Hanımının ismi Züleyha’dır. 1904’te doğmuş. Züleyha Velioğlugil sülalesindendi. Züleyha’nın babası ise “Molla Ali” olarak bilinen Ali Akbulut’tu. Yani ikisi de molla çocuğu idi. Talip-Züleyha evliliğinden üç kız, dört erkek olmak üzere yedi çocuk dünyaya gelmiş.

Yeniçero Hafız orta boylu olup sakallı idi. Sert yapılı, cesaretli ve gözü pekti. Çok gür sesi vardı. Sabah namazlarında evlerinin sofasında ezan okurmuş. Birinci Dünya Savaşında askerlik yaparken Ruslara esir düşerek Ermenistan’ın Gümrü kentinde iki yıl esir hayatı yaşamıştı. Esaret altındayken zaman zaman arkadaşlarıyla birlikte zulme uğramışlardı. Omuzlarına bir sırık ile 50 kg’lık kum torbası konulup taşıtma cezası veriyormuş Ermeniler. Özellikle içlerinden bir Ermeni askerin bunlar üzerindeki zulmü o kadar artmış ki Yeniçero Hafız zulme uğrayan arkadaşlarına “ben bu adamı öldüreceğim.” demiş. Arkadaşları ise “o zaman onlar hepimizi öldürür ya da sürerler ya” demiş. Bunun üzerine “öldürürlerse bir kere öldürürler. Böyle eziyet çekilmez” demiş. Ermeni askerin geçiş yolunda bir kenara saklanmış, onun gelişi sırasında elindeki bir pelit odunu ile Ermeni subayını etkisiz hale getirmiş. Kimse duymadan ölüsünü bulmuşlar askerin. Orada iken ayak başparmağından kurşun yemiş ve yaralanmış. Sonradan bunu anlatırken “gazi oldum ama şehit olamadım” demiş. “Şehit olurum inşallah” diye de dua ediyormuş. Eşi Züleyha ise evlenmeden önce baba evinde eşkıyaların saldırısına uğrayarak elinden yaralanmış. Elinde kurşun deliği açmış silah. Babasına türlü işkence yapmış eşkıyalar. Açlık, yokluğun had safhada olduğu sıralarda güçlü olan eşkıya oluyormuş buralarda. Milletin malına, mülküne göz dikiyorlarmış. Kapılarından ineklerini alıp götürüyorlarmış.

Yeniçero Hafız esaretten kurtulduktan sonra memleketinde hafızlık çalışmalarına devam etmiş. Hoca olarak himayesinde Karabeğ Hafız, Yakup Hafız, Ahmet Hafız ve Hamit Hafız’ı okutmuş. Hafızlık çalışmaları Belen Mahallesindeki evinde iki yıl sürmüş. İki yılın sonunda artık pırıl pırıl dört tane hafız olmuş. Hafızlığın bittiği yıl yani 1944 yılında bugünkü Karabeğ Hafız’ın evinin yanında bulunan çiftlikte “Hafızlık Töreni” düzenlenmiş. Dört hafızın babaları ortaklaşa bir öküz alarak törende kesip diğer ikramlarla birlikte halka dağıtmışlar. Köyden, Harşit’ten çok insan gelmiş törene. 400 kişiden fazla olduğu belirtilmektedir. Yeniçero Hafız orada hafızların velilerine seslenerek “bu hafızlara birer gotluk yer taksim edin” demiş. Bir süre sonra veliler bu sözü yerine getirmişler.

Sivas’ın Suşehri ilçesinin köylerinde ramazan hocalığı yapmış bir süre. Harşit’teki merkez camiinde imam olarak görevlendirilmiş. Hafız olarak yetiştirdiği Ahmet Hafız bir süre sonra damadı olmuş. “Askerliğini yap seni ben evlendireceğim” diye tembih etmiş. Asker dönüşü gerçekten de kızını vererek 1951 yılında evlendirmiş.

Güzel Kuran ve mevlit okuyan Hafız, Belen’deki şu an bulunan caminin eski şeklinin yapımına öncülük etmiş. Bilindiği üzere bu cami 2006’da yıkılarak yeniden inşa edildi. Ondan önce en eski cami Cemaligil mevkiinde imiş.

“Abani” denilen sarık sararmış. Abani; sarıya çalar renkte dallı nakışlarla işlenmiş bir tür beyaz kumaş olup bu kumaştan yapılan nesneye de denilmektedir. Çarşıya sarıkla gittiğinde jandarmaların tacizine maruz kalıyor, başından sarığı indiren jandarmalar onu ayaklarının altına alıyorlarmış. Kızı Emine babasını bir gece rüyasında görmüş. Yeniçero Hafız Deregözü’nde şu an ki caminin yerinde bulunan eski mescitte namaz kıldırıyormuş. “Benim tanıdığım hiç kimse yoktu camide. Hepsi yeşil sarıklı insanlardı” diye anlatmıştır.

Yaz döneminde Kekre yaylasına gidiyormuş. Kekre’yi satın almaya öncülük etmiş. Mollalıgil, Çıraklı, Yeniçerogil, sofogil gibi altı, yedi sülale tapu ile burayı almışlar. Yaylada olduğu sürelerde bölgenin tanınmış âlimlerinden Karavelioğlu Hoca ile zaman zaman buluşup ilmi sohbetler yaparlar, istişarelerde bulunurlarmış. Karavelioğlu Gelevera Sapmaz’dan olup bir süre sonra Güce İlit’e yerleşmiş. Karavelioğlu bir gün hastalanmış. Birçok kişiye okutmuş kendisini ama etkili olmamış. Yeniçero Hafız’dan kendisini okumasını istemiş ve gerçekten de şifa bulmuş.

Karayolunun olmadığı o dönemlerde katır yük hayvanı olarak revaçta idi. Onun da katırı varmış. Harşit’ten katıra yüklediği etleri köye getirir, büyük kazanlarda pişirir ve çocuklarına yedirmiş. Kelle paçayı çok severmiş. Temizliğe çok dikkat edermiş. Sinirlenince elinde ne varsa sağa sola savururmuş.

Bağ, bahçe işleriyle de uğraşıyormuş Hafız. Harşit Deregözü arasındaki İnceburun’da arazileri olup zaman zaman oraya gidip çalışıyormuş. 1955 yılında bir gün abdest alıp namazını kıldıktan sonra oğulları Mehmet ve Mustafa’yı da yanına alarak inceburun’a gitmiş. Burada çok gür şimşir ağaçları mevcuttu. Ağaçların arasında ilerlerken gazelden kayarak aşağıya yuvarlanmış ve düştüğü yerde başı taşa vurmuş. Oğlu Mustafa hemen koşarak Belen’e varıp haber vermiş. Mehmet ise babasının başında beklemiş. Olduğu yerde vefat etmiş hafız. Sal yaparak cenazesini Belen’e getirmişler. Yıkanıp, kefenlenmiş, namazın ardından Belen mezarlığına defnedilmiş. Vefat ettiğinde 63 yaşında imiş.

*Adnan YAZICI Tarihçi Yazar adnan_yaz@hotmail.com

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz. Anladım