Online Giresun Platformu
Giresun’da Bir Pazar Sabahı…
Yoğun yağmur peşinden esen kuvvetli fırtına sonrası köyde buz gibi soğuyan evden kaçtım. Giresun’a geçtim.
1970’li yıllarda göçtüğüm Giresun’un değişmeyen pazar günü geleneği vardır. Herkes malzemesini götürüp fırında pide yaptıracak. Sabah kahvaltısını pide ile yapacak.
Pide dediysek öyle şamar gibi olanından değil. Kıymalı uzun, kapalı veya üstü açık pide. Kıymalı, sucuklu, yumurtalı karışık pide. Tereyağlı yuvarlak, üstü açık pide, Tereyağlı peynirli uzun veya yuvarlak üstü açık pide. Yağlı yumurtalı pide. Peynirli yumurtalı pide. Kuşbaşı kavurmalı, yumurtalı pide.
Artık maddi gücüne göre. 1972 den günümüze kadar her pazar saat dokuzda fırının yolunu tutarım. Bu pazarda elimde kavrulmuş kıymalı kabı Mal Pazarı civarından fırına doğru yürüyorum.
Yaşı 80’ni bulmuş bir yenge, iki boş boya kutusu içine doldurduğu incirlerinin başına çömelmiş incir satmaya çalışıyor. Hava soğuk. Giresun atkısını omuzlarının üstüne sarmış. Bir eli kutu içindeki incirlerde, olmuşları üste çıkarmış, dizmeye gayret ediyor.
Sabah sabahın benden başka adam da yok. Beni görünce: “İncir var oğlum. Sana 250 lira olur” dedi.
İçimden “çok pahalı” deyip yanından geçerken kutuların içindekilere dikkatlice baktım. Ağız ağıza doldurmuştu. Bu kutuları buraya kadar nasıl taşımıştı anlayamadım.
Kıymalıyı pişirdim. Eve geçtim. Öğleden sonra kadının yanından geçip meydana geçtim. Bir hayli oyalandım. İkindi sonrası yaya olarak eve yollandım.
Ayaklarım beni yengenin incir kutuları başında oturduğu caddeye attı. Baktım ki incirlerin bir kısmı satılmış. Birinci kutu yarıya ikinci kutu yarıdan aşağıya kadar inmiş. Çok olan kutudaki çıpıllı ve ballı incirleri tek tek alıyor, az olan kutu içindeki incirlerin üstüne istif ediyor.
Gözü bende Belki tanıdı. “Oğlum çok güzel incirlerim var. Sana kilosunu 150 den veririm” dedi.
Üste görünenler çok harika ama. Cimriliğim tuttu. “Sağol yenge. Şeker hastasıyım. Bana dokunuyor” dedim. Canım istese de alamadım