Giresun Haberleri

‘Devlet’imiz Sever Bizi ve Jeneratörümüzü; Biz de Onu Severiz!

Bu yazıyı paylaşın

Ben ‘devlet’imizi çok severim. Her ne kadar ‘derin devlet’ gibi sevimsiz çağrışımlı unsurları var falan diyorlarsa da hiç görmediğimden onları, sevgimde asla azalma olmuyor. Hele o güzelim bürokratları bir harika. Sağ olsunlar bizi bizden çok düşünürler hep. Her akşam bizimle yatıp, her sabah bizimle kalkarlar. Hayatımızı kolaylaştırmak, yaşamımızı kalitelendirmek için ellerinden geleni, akıllarından geçeni esirgemezler bizden.

Böyle bir ‘düşünüş hikayesi’ anlatacağım bugün sizlere.

Bindokuzyüzdoksanüçte açılmış bir tıp merkezi var İstanbul’un ücra bir köşesinde. O zamanlar ‘tıp merkezi’ni yeni duymuştuk rahmetli Turgut Özal sayesinde. Kendisi malum severdi gavurları. Kalp ameliyatı için de koşa koşa gitmişti Amerikanya’nın Teksas eyaletindeki Houston şehrinde bulunan Methodist Medical Center’a. Doktor Michael DeBakey’e emanet etmişti kendisini. Varsın ilk cumhurbaşkanımız kendisini ‘Türk doktorları’na emanet etsin, son cumhurbaşkanımız gavur doktorlarını tercih etmişti. Zira o zamanlar ülkemiz henüz transformasyonu yaşamamıştı. Siyasete girmeden zayıflamak için de aynı hastaneden hizmet almıştı Turgut bey ve siyaset süresindeki dört ameliyatını da orada geçirmişti. Şanslı adamdı doğrusu. Bu ülkede kaç kişiye böyle bir ‘devlet kuşu’ konardı. Aynı yıllarda İstanbul’un en nitelikli üniversite hastanesinde koğuşlarda yatan hastalar, koridordaki koğuşlara hizmet veren ortak lavaboları kullanıyorlardı. Ama Semra hanım hakkını veriyordu ‘devlet kesesi’nden hizmet almanın. Ballandıra ballandıra anlatırdı hastaneyi, hizmeti ve hatta hastaneden taburcu olunca geçilen hemen bitişikteki oteli. Neyse ki rüyalarını katmıyordu anlatılanlara sonraki yıllarda Ahsen hanımın yaptığı gibi.

Dönelim tıp merkezine. Adını, o ‘Özallı yıllar’da Malatya’da İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesine bağlı hastanenin ‘Turgut Özal Tıp Merkezi’ adını almasından esinlenerek poliklinik yerine Türkçe bir isim olarak seçmişti idarecileri. Hatta rahmetli Yıldırım Aktuna’ın bakanlığı dönemindeki mevzuat çalışmalarına da dahil edilmesini sağlamışlar bu isimlendirmenin ve Osman Durmuş döneminde çıkan ilk ayaktan teşhis ve tedavi kuruluşları yönetmeliğinde tanımlanmasını da.

Açılışında jeneratörü yokmuş bu tıp merkezinin. Bir zaman sonra hesap kitap yapılıp mühendislerce, elektrikler kesildiğinde tüm merkez eksiksiz çalışacak büyüklükte bir jeneratör alınmış. O yıllardan bu yıllara da sorunsuz çalışmış jeneratör.

Ama arada özelleştirmelerle elektrik dağıtımını üstlenen firma yetkilileri uzun incelemelerden sonra kuruluşun sözleşme gücünün düşük olduğunu fark edip yükselttirmişler zorla. ‘Yıllardır biz idare edip gidiyoruz; bir sorun da olmadı; madem trafo ile saat veya saatle priz arasında bir kablo da değişmeyecek; biz bu artışı niye yapalım; itirazlarını dinlemeyip ‘keseriz yoksa’ tehditleri altında bu süreci tamamlatıp, bu güzelliklerine karşı da küçük bir depozito takviyesi yaptırmışlar şirketin banka hesaplarına.

Gel zaman git zaman hizmet sürerken bu sefer sağlığımızdan sorumlu bakanlığın yetkilileri bir değişiklik yapmışlar yönetmeliklerde. Demişler ki ‘zinhar biline ki kuruluşların jeneratörlerinin gücü, kurulu sözleşme güçlerinin yüzde yetmişinden az olamaz!’

Taşra bürokrasisi, son sürat alana yaymış merkez bürokrasisinin kararını ve yeni duruma göre gerekli jeneratör ruhsatının ‘ivedilikle’ gönderilmesini talep etmiş.

Yine hesap kitap başlamış tıp merkezinde ve olan jeneratörün olması gereken jeneratör olduğu sonucuna varmışlar ellerindeki bilgiler ile yaptıkları bölme ve çarpma hesaplarıyla. Bunu da iletmişler sözel olarak ilgili makamlara. Ama yetkili devlet uzmanları, hesabı yaparken kurulu sözleşme gücünü sıfırvirgülaltıya bölünmesi gerektiğini söylemişler. O takdirde jeneratör yetersiz oluyormuş. ‘Niye bu çarpmayı yapalım’ diye sorunca ‘çünkü’ demişler ‘devletimiz vatandaşımızın daha az depozito vermesi için faturaya yansıyan sözleşme gücünü gerçeğini sıfırvirgülaltıyla çarparak buluyor’ diye eklemişler. ‘Bu gerçek güç bir yerde yazılı mı’ sorusuna ‘hayır, biz onu hesapla buluyoruz’ da demişler.

Biliyorsunuz eski elektrik saatlerinde bir disk vardı ve kullanım esnasında o disk dönerdi. Ne kadar çok elektrik çekilirse disk o kadar hızlı dönerdi. Tıp Merkezinin ilk saati onlardanmış. Sonraki zamanlarda ‘bu analog saatleri dijital saatlerle değiştireceksiniz’ demişler ve değiştirtmişler. Yetkililer bu dijital saatlerin iyisini satan firmayı tavsiye etmeyi de unutmamışlar. Daha sonraki zamanlarda tekrar ‘bu saatleri anlık tüketim kaydı yapıp gün içinde dönemsel tüketim verisi üreterek çok tükettiğiniz saatlerde pahalı, az tükettiğiniz saatlerde ucuz ücret hesabı yapılabilecek dijital saatlerle değiştireceksiniz’ demişler ve yine değiştirtmişler. Tavsiyeyi de unutmamışlar yine.

İşte bu dijital saatlerin ürettiği veriye dayanan ve faturadaki grafiklere de yansıyan tüketim ortalamalarına göre tıp merkezinde en yüksek tüketim aylarında dahi, bırakın yazılı olmayan ancak hesapla bulunan sözleşme gücünün, faturada yazılı kurulu sözleşme gücünün bile üçte ikisine ulaşılmadığının gösterilmesine rağmen yetkililer kararlarını değiştirmemişler.

Tıp merkezindeki arkadaşlar ‘madem ortalama tüketimimiz yazılı olandan bile az, acaba elektrik dağıtım firmasına müracaat edip sözleşme gücünü düşürsek mi’ diye düşünürken uzmanların ‘bunun yeni bir elektrik projesi olacağı, trafodan prize kadar değişim gerekebileceği’ uyarısıyla karşılaşmışlar. ‘Zaten dağıtım firması iyi bakmaz bunu yapanlara’ diye de eklemişler.

Şimdi 46 kVA’lık jeneratörle otuz yıla yakındır sorunsuz çalışan tıp merkezinin yetkilileri 110 kVA’lık jeneratör için fiyat araştırması yapıyorlar. Devletimize ve bürokrasisine de dua ediyorlar, kendilerini kendilerinden çok düşündükleri için. Ve iştiyakla bekliyorlar onlardan yeni düşünüşlerini, kendi akıl edemedikleri. Özellikle de niş konularda..

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz. Anladım