Online Giresun Platformu
Hayatın Yarını Yoktur

Köyde yaşıyorduk. İlkokulu köyde orta ve liseyi de küçük bir kasabada okuduk. Liseyi bitirdiğimiz yıllarda genç nüfusun büyükşehirlere göçü başlamıştı. Bu kervana herkes gidiyor bizde gidelim diye katıldık.
DoÄŸduÄŸunuz yeri seçemiyorsunuz ama zamanla yaÅŸadığınız yeri seçebiliyorsunuz. İstanbul’un kenar mahallerinde yoksul gecekondu semtlerinden birinde bir gece kondu da baÅŸladı umutlarımız. Nasıl olduÄŸunu hatırlamadığımız bir ÅŸekilde umutla göç ettik memleketimizden. Alın teri heyecan, kavga ve gözyaşıyla kurduÄŸumuz Mahallelerde tanımadığımız insanlarla yanyana yaÅŸamaya baÅŸladık. Memleketinden göç eden insanların hazine arazilerine birlikte kurduÄŸu gecekondu mahalleleriydi yaÅŸadığımız yerler. Zamanla kalabalıklaÅŸtı mahallerimiz ve bizler o kalabalıklarda kaybolduk.
Hiç bizim oralara doğup büyüdüğümüz köylere benzemiyordu buralar. Biraz yayla evlerini anımsatıyordu. Her şeyimiz tekti, ıslanan kuruyan kadar yorganın altında titreyerek ısınan, ayakkabılarımız ve çoraplarımızın deliklerine rağmen biraz daha idare eder diyerek geçiyordu zamanımız. Bunca yığınla sorunlarımız varken gayet iyiymiş, mutluymuş gibi yaşamaya başladık. Evet, yoksul insanlardık belki, belki bir ekmeğin yanına çökelek bulamıyor, bulduğumuzu da üç kez ısırarak yiyorduk ama o günlerde başka bir yarın ümidi vardı içimizde bizi ayakta tutan. Ev bark çoluk çocuk sahibi olduk. Birbirimize gözden ve gönülden uzak, hayat şartları birbirine yakın. Kimse kimsenin ne yaşadığını bilmiyordu.
Yolsuz elektriksiz köylerden gelmiştik hayalimizin büyük şehrine. Taşı toprağı altın denilen şehrin kenar mahalleri köylerden farksızdı. Otobüs minibüs, taksi az sayıda olsa da mahallere de yol yoktu. Zamanla buraların müdavimleri olduk. Artık kimimiz gündelikçi, temizlikçi, inşaatlarda amelelik yapıyor, kimimiz fabrikada, kimimiz memur, kimimiz sokaklarda zabıtalarla kovalamaca oynayan işportacı olarak her sabah işe gidip, her akşam eve dönmek bir düzen halini almıştı. Kuşlar gibi özgür, karnı doyunca gülen bebekler, çocuklar gibi mutlu olamadık.
O yıllarda gece bekçileri vardı. İşten eve dönerken gecenin karanlığını düdük sesleri deler, karanlığın ortasında bekçiden dur diye duyduğumuz seslere ruhumuz uçup gitti sanır, bildiğimiz ne kadar dua varsa bir çırpıda okurken, içimizdeki soğukluk yüreğimize işliyordu. Ayaklarımızın altı nasır bağlasa da, uzun ya da kısa yollar yormuyordu bizi. Gündüzleri meydan heykeli gibi etrafı izliyor, şaşkın bakışlarla umutla umuda yürüyor, kaderimize el sallıyorduk.
Bir gün yolumuzun gurbet düşeceğini, bunun siyah kalem ve kalın harflerle yazılmış kaderimiz olduğunu bilmiyorduk. Hayallerimiz köyü aşmaya başlamış, çobanlık çiftçilik bize ağır gelmeye başlamıştı. Gittiğimiz yerlerde biranda boşluğa düştük ve sudan çıkmış balık gibi çırpınan zavallılar olduk. Herkes bizim gibiydi. Önümüzde örneklemlerimiz, maddi ve manevi destek alabileceklerimiz yoktu. Kaderimiz neyse onu yaşarız, herkese neyse bize de o dedik. Zorluklarını bilmeden cesaretimizin ardına takılıp, buralara daha mutlu yaşamak için gelmiştik.
Bazen konuşurken nereden başlayacağınızı bilemezsiniz. Acı hatıralar, zorluklarla mücadele, çile ve ıstırap dolu gurbet yılları biz gariplerin ayak izleriyle doldu. Memleketten ayrıldık, aradan çok uzun seneler geçti, bir yanımız hep eksik kaldı. Zorluklarla boğuşurken kendimizi unuttuk yalnız hissedecek zamanımız olmadı. Belki yüreklere iz, gönüllere söz bırakamadık belki de bıraktık onu zaman gösterecek.
Bunca zorluğa rağmen mutlu muyduk? Fakirin mutluluğu ailesiyle bir arada yediği yemek olduğunu biliyorduk oda bize yetiyordu. Dualarımızı da eğer bir gün ağlarsak oda sevinç ten ve mutluluktan olsun diye ettik. Yıllarca içimizdeki duyguları uyuttuk. Uykusuz gecelerimizin sabahında gördüğümüz rüyaları da anlatamadan unuttuk. Hayatın zorluklarına direndik. Pişmanlıklarımıza ah keşke demedik.
Şimdi geçmişimizden ve kendimizden özür diliyoruz. Kimler üzdüyse bizi onlara selam olsun, hakkımız helal olsun. Kimleri üzdüysek haklarını helal etsinler. Dünyanın hep yarını vardır ama insan hayatının yarını yoktur.
*Halil Güvendi Emekli Memur