Giresun Haberleri

KeÅŸke Bir Köyde Ä°mam Olsaydım…*

Bu yazıyı paylaşın

“Her yiÄŸidin gönlünde bir aslan yatar” diye bir atasözümüz vardır. Bu söz, her insanın ayrı bir sevdiÄŸinin, aÅŸkının, arzusunun, talebinin ve elde etmek istediÄŸi bir ÅŸeyin var olduÄŸunu ifade etmek için söylenmiÅŸtir. Herkesin kendine göre bir ülküsü, bir ideali, bir mefkûresi vardır. Herkesin kavuÅŸmak istediÄŸi, elde etmek istediÄŸi, hedefe koyduÄŸu ÅŸey ayrı ayrıdır.

Her insan, gönlündeki aslanı çevresine bakarak tayin eder; çevresinde var olanlardan, görüp iÅŸittiklerinden seçer; insan, görmediÄŸi ve duymadığı ÅŸeyi arzulamaz. Büyümekte olan ve okula devam eden çocuklara, etraflarındaki insanlar: “Büyüyünce ne olacaksın?” diye sorarlar. Çocuklar da kendilerine göre cevap verirler. Küçüklüğümde bana da aynı soru sorulduÄŸu zaman “Ä°mam olacağım.” diye cevap verirdim. Çünkü babam imamdı ve babam kendi mesleÄŸini çok seviyordu. Babamın kendi mesleÄŸini severek yapması ve bundan zevk alması, beni de imamlık mesleÄŸine doÄŸru meylettirdi. Küçükken benim gönlümde imamlık yatardı. O yıllarda devamlı babamla camiye gider, ezan okur, müezzinlik yapar ve cemaatle sohbet ederdim. Cemaat de beni çok severdi. Cuma günleri sabah namazından sonra babamla birlikte camiyi süpürürdük. Elektrikli süpürgenin olmadığı o yıllarda camiyi el süpürgesi ile süpürür, etrafı siler ve bundan manevi bir zevk alırdık. Kafama koymuÅŸtum; büyüyünce ben de imam olacaktım.

Ä°lkokuldan sonra gittiÄŸim Ä°mam-Hatip Okulunda fikrim deÄŸiÅŸti. Meslek dersleri öğretmenlerimizi tanıdıktan sonra, öğretmen olmaya karar verdim. Artık gönlümde, Ä°mam Hatip Okulu Meslek Dersleri ÖğretmenliÄŸi yatmaya baÅŸladı. Öğretmenlerimizin kendilerini bizim için feda etmeleri, beni bu karara sevk etti. Gerçekten öğretmenlerimiz, bizim için çalışıyor, dersleri öğrenmemiz ve baÅŸarılı olmamız için gayret gösteriyor ve bu uÄŸurda çırpınıyorlardı. Kaldığımız yurtta nöbet tutan öğretmenlerimiz, akÅŸam ve yatsı namazlarını bizimle birlikte kılar, yatsıdan sonra bize nasihat eder, derslerimizde yardımcı olur ve yol gösterirlerdi. Bizi, sabah namazına kaldırır; namazdan sonra Kur’an-ı Kerim okur ve güzel dualar ederlerdi. Bu hocalarımız, bizim gönlümüzü fethetmiÅŸlerdi.

Ä°mam-Hatip Okulundan sonra gittiÄŸim Ä°stanbul Yüksek Ä°slam Enstitüsündeki hocalarım, gönlümdeki bütün aslanları kovup oraya kendilerini yerleÅŸtirdiler. Artık gönlümde, yüksek tahsil hocalığı yatmaya baÅŸladı. Akademisyen olmalıydım; her ÅŸeyi kaynağından çıkararak öğrenmeli ve öğretmeliydim. Ä°slam’ın engin olan ilim deryasında yüzmeliydim. Gece-gündüz tefsir, hadis, fıkıh, kelam, tasavvuf, Ä°slam tarihi ve diÄŸer Ä°slamî ilimleri okumalıydım. Ömrümü Kur’an’a, Hadis’e ve Ä°slam ilimlerine vakfetmeliydim. Ä°mam, öğretmen, müftü bulunurdu ama gerçek Ä°slam âlimi zor yetiÅŸirdi. Biz de zora talip olmalı ve bunu baÅŸarmalıydık. Gönlümüzdeki aslan, ilim adamı olmaktı.

Az da olsa imamlık yaptım. Ben köylülerden memnundum, onlar da benden memnun kalmışlardı. Kısa zamanda birbirimize alışmış ve ısınmıştık. Ben, sabah ezanını okurken onlar tarlaya gidecek şekilde camiye gelirler, camiden çıktıktan sonra da cami bahçesinde bıraktıkları kürek, çapa ve buna benzer aletlerini alır, tarlalarına giderlerdi. Ben de, her gün birisine yardım ederdim. Camiye çok güzel bakar, içini ve dışını tertemiz tutardım. Vazifemi aksatmazdım. Akşamları ve cuma günleri sohbet yapardım. Köyün çocuklarını okuturdum. Hanımlara ayrı bir gün ayırmıştım; o gün onlara sohbet eder, sorularına cevap verirdim. Benden önceki imama saygı duyar, elini öperdim. Camiye geldiğinde onu mihraba geçirirdim.

İmam-Hatip Liselerinde öğretmenlik de yaptım. Kendimi öğrencilerime vakfettiğim kanaatindeyim. Gece-gündüz onlarla birlikteydim. Hangi köylü olduklarını bilir, babalarını, annelerini, kardeşlerini tanırdım. Her birisinin ailesinden bir fert gibiydim. Bir mum gibi kendimi tüketir, onları aydınlatırdım. Çünkü biz, hocalarımızdan böyle görmüştük. Yorulmak, uykusuzluk, açlık, korku nedir, bilmezdik. Ne güzel günlerdi o günler! Yirmi beş seneden beri de üniversitede bulunuyorum. Akademik bir zeminde ilmî faaliyetlerin içerisindeyim. Köy imamlığından aldığım lezzeti, fakülte hocalığında bulamıyorum. Köy camiindeki cemaatin ihlas, samimiyet, bağlılık, fedakârlık, kanaatkârlık ve takvasını İlahiyat Fakültesi hocasında göremiyorum. Köyde yediğim yavan ekmeğin lezzeti şehir yemeklerinde yok. Hem dünyamı, hem ahiretimi kazanabilmek için keşke bir köyde imam olsaydım.

Ben, bir köyde imam olsaydım her şeyden önce o köyü ve köylüyü severdim; her türlü olumsuz şarta rağmen severdim. Severdim ki, kendilerine hizmet verebileyim. Sevmediğim yere ve sevmediğim insanlara nasıl hizmet edeceğim, değil mi? Unutmayalım ki, her başarının temelinde sevgi vardır. Hele, Allah için olan sevginin açamayacağı kapı yoktur. Köyün yerini, havasını, suyunu, imkânlarını ve imkânsızlıklarını, şehre olan yakınlığını ve uzaklığını, halkının yoksulluğunu ve zenginliğini, halkın bana olan ilgisini ve ilgisizliğini severdim.

Her ÅŸeyde bir hayır arar, “Olanda hayır vardır.” derdim. Kaderime rıza gösterirdim. Köyün, ÅŸehirden daha iyi olduÄŸuna inandırırdım kendimi. “Benim yerim, yurdum, mekânım burasıdır.” der, iÅŸe koyulurdum. Her ÅŸeyden önce caminin fizikî durumunu gözden geçirir, yapılması gerekenleri yapardım. “Ey cemaat! Para verin ÅŸu iÅŸleri yaptırayım.” demezdim. Cemaatten para istemezdim. Yapılması gerekenleri yapmaya baÅŸlardım; köylüler de gelir, yardım ederlerdi. “Ben, bu köyde kalıcıyım; siz, ÅŸehirlere hicret edip gitseniz de ben burada kalacağım.” derdim. Buna köylüyü inandırırdım. Emekli oluncaya kadar o köyde kalacakmışım gibi giriÅŸirdim iÅŸe. Emekli oluncaya kadar hatta ölünceye kadar da kalırdım o köyde.

Cami çok eski ise, tamir edilmesi mümkün deÄŸilse yıkar, yerine yenisini yapardım. Yaparken de Hz. Peygamber’in cami planını uygulardım. GeniÅŸ bir arazi üzerine yapardım camiyi. Etrafında güzel bir bahçesinin olması için çalışırdım. Bahçenin bir kenarına imam evi; diÄŸer kenarına da Kur’an kursu, sohbet evi, misafirhane, çay ocağı gibi ÅŸeyler yapardım. Bu binaları en güzel malzemeden, en güzel kalitede yaptırırdım. Osmanlı metodunu uygular, yaptığımı bir kere yapardım. “Biraz hayal pilavı yiyorsun, bütün bunları nasıl yaptıracaksın, parayı nerden bulacaksın?” diye söylenen ve soru soran arkadaÅŸlara “Bu dünyada yapımına baÅŸlanmış da yarım kalmış bir cami var mı?” diye bana sordukları soruya, ben de soru ile cevap verirdim. Evet, dünyanın hiçbir tarafında yarım kalmış, yapılamamış, bitirilememiÅŸ bir cami, bir hayırlı hizmet gösteremezsiniz. Yeter ki siz, ihlas ve samimiyetle iÅŸe baÅŸlayın; gerisi gelir. Bizim insanımız, baÅŸlanılmış hiçbir hayırlı hizmeti yarım bırakmaz.

Cami inÅŸaatını bitirdikten sonra diÄŸer hizmetlerimi baÅŸlatırdım. Görevimi hiç aksatmaz, günde beÅŸ vakit ezanlarımı okur, namazlarımı kıldırırdım. Cemaatin kalabalık olduÄŸu vakitler çok kısa sohbetler yapardım. Cuma vaazlarımı ve hutbelerimi büyük bir itina ile hazırlardım. Sabah namazlarına gitmeyi hiç aksatmaz, mihrabiyeden sonra dua ve tesbihat yapardım. Köyün bütün çocuklarını okuturdum. Kur’an kursu ve sohbet evinin arı kovanı gibi kaynamasına çalışırdım. Hanımlar için sohbet saatleri tahsis eder, onları dinî konularda bilgilendirirdim. Köylünün hepsine Kur’an okumasını öğretmek için elimden geleni yapardım.

Ä°mamlar, Hz. Peygamber Efendimiz’in bugünkü temsilcileridir. Hz. Peygamber’in Medine’deki mescidinin bitiÅŸiÄŸinde Suffa denilen yerde öğrencilerin kaldığını ve bu öğrencilerle Hz. Peygamber’in bizzat ilgilendiÄŸini hepimiz biliyoruz. Demek ki imamlık, sadece namaz kıldırmaktan ibaret deÄŸildir. Cemaatin çocukları ile ilgilenmek de imamın görevidir.

Köyümüzün muhtarı, öğretmeni ve varsa diğer görevliler ile çok iyi geçinirdim. Onları sık sık evime veya caminin yanındaki odama davet eder, kendilerine ikramlarda bulunurdum. Şayet davet ederlerse ben de onların davetlerine icabet ederdim. Köye gelen misafirleri, caminin bahçesindeki misafirhanede ağırlar, kendileri ile çok yakından ilgilenirdim.

Köyümüzden olup dışarıda okuyan, lise ve üniversitelerde tahsil gören öğrencilerin her biri ile yakından ilgilenir, onlara yurt ve burs bulmaya çalışırdım. Köye geldikleri zaman onlarla özel dersler yapardım. Ülkeye ve kendilerine daha çok faydalı olabilmelerini sağlamak için devamlı kitap okumalarını tavsiye ederdim. Cemaatimden kitap okuyabileceklerle de dersler yapar, onlarla özel olarak ilgilenirdim.

Köye yakın bir yerde bahçe alırdım. Kendi meyve ve sebzemi orada yetiştirir, tabii meyve ve sebze yerdim. Bunun yanında arıcılık yapardım. Sütünden, yumurtasından istifade edeceğim hayvan bakardım. Bilindiği gibi, Hz. Peygamber Efendimiz de kendi keçilerinin sütünü içerdi.

Bütün bunları baÅŸarabilmek için gece-gündüz çalışmam gerekiyor, deÄŸil mi? Ben de gece-gündüz çalışırım. “Çalışan kul mahrum kalmaz.” demiyor muyuz? Rabbim de: “Ä°nsana ancak çalıştığının karşılığı vardır.” buyurmuyor mu?

Ben böyle bir köy imamı olduktan sonra, siz bana dünyanın en üstün makamlarını verseniz, imamlığımı bırakıp o makamlara gitmem. Çünkü bana göre imamlık bütün makamlardan daha üstündür. Bunun böyle olduğunu hepimiz biliyoruz da, bir de içten ve gönülden inanabilsek.

Evet, üniversitede hoca olacağıma keşke herhangi bir köyde böyle bir imam olsaydım.

*Prof. Dr. Mustafa Ağırman /Atatürk Üniv. İlahiyat Fak.

10 Yorumlar
  1. Baha28 diyor

    Harika bir yazi ve yasanti tesekkurler!

  2. Kamil Koçak diyor

    Sanırım hocamız emekli olmuş, köyde imamlık yapma hayalini gerçekleştirmek isterse, diyanet izin verir mi vermez mi, bilemem. Ama ilahiyat hocaları emekli olduktan sonra en azından bulundukları şehirlerin merkez camisinde periyodik dersler verseler çok büyük hizmet olur
    Diyanet başkanına teklifimdir.

  3. Mikail diyor

    Kıymetli hocam, İmamlık yaptığınız esnada bu temennilerinizi gerçekleştirmenize engel olan ne idi, veya ne kadarını gerçekleştirdiniz?

  4. Erol Küçük diyor

    Şu yazının imamlara gaz vermek için yazıldığını azıcık akleden biri çok rahat anlar.

  5. Rumuz diyor

    Niye imam olarak kalmadınız peki? Okurken gülmekten öldüm açıkçası.

  6. Esat AkkuÅŸ diyor

    Samimi ve çok isabetli sözler. DeÄŸerli hocam her platformda en iyi hizmeti veren bir mümin olarak bize enerji veriyor. Allah’tan kendisine saÄŸlık sıhhat afiyet diliyorumum.

  7. Hüseyin diyor

    İNŞALLAH dedigini yaparsın aslında geç değil istersen sınav ile bir köye 1 yılda olsa imamlar yaparsınız

  8. Ha san diyor

    Elinden alan mı var git yap

  9. Mehmet Sabri diyor

    Dediğiniz gerçekten güzel ve samimi yalnız şimdi hizmetimizi engelleyen bir şey var oda cemaat arasında dönen siyaset, ülke gündemi A kişisi B kişisi vs.

    Size gelecek olursak bu imamlık vazifesinden feragat edip vaiz, müftü, öğretim üyesi vs. Olanlar genelde 💯 90’ı imamlıkta cemaatle sorun yaÅŸayan bu mesleÄŸi devam edemeyip bu meslekten çıkmak için gece gündüz ders çalışıp ilk fırsatta çıkanlardır ve daha sonrada nasıl Ä°mamlık vazifesini yapabiliriz diye sempozyum seminer eÄŸitim merkezlerinde bu iÅŸi bize gösterir ve hani olurda bir gün bi muhtar la sorun yaÅŸasak ilk tekmeyi siz atarsınız.

    Demek istediÄŸim belli bir mevkiye geldiÄŸiniz vakit personelinize sahip çıkın Cimer veya muhtardan bi ÅŸey geldiÄŸinde hemen personelinizi silmeyin buda gariban bir imam kardeÅŸinizden nasihat vesselam…

  10. Önder diyor

    Bazı arkadaşlar seni tutan mı var git bi köye imam olmuş demişler
    MUSTAFA AĞIRMAN HOCA şuan ERZURUM da Osmanlı bakiyesi alimlerin terbiyesinde geçmiş ve manevi önderlik yapmakta
    Abdurrahman Gazi vakfı ile hem ilahiyatta hemde Erzurum da çok ciddi hizmetler yapıyo
    Allah kuvvet versin muvaffak etsin

Yanıtla Mikail
Yanıt İptal Et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz. Anladım