Giresun Haberleri

Millî Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’u Rahmetle Anıyoruz*

Bu yazıyı paylaşın

27 Aralık 1936’da garip bir şekilde aramızdan ayrılan İstiklal Marşı’mızın yazarı, İslam’ın gür sesi, millî şairimiz Mehmet Akif Ersoy’u vefatının 85. yıl dönümünde saygı, minnet ve rahmetle anıyoruz. Mekânın cennet olsun ey güzel insan! Yolun, yolumuzdur. Ruhu için el–Fatiha!

Hayatı

Mehmet Akif, Hicri 1290 yılı şevval ayında (Aralık 1873) İstanbul Fatih´te doğmuştur. Babası, oğluna ebcet hesabıyla doğum tarihini gösteren “Ragıyf´ adını vermiş, fakat anlaşılmamış olan bu kelime, muhitindekiler tarafından “Akif´ şeklinde telaffuz edilmiştir.

Ailesi

Mehmet Akif´in babası Fatih Medresesi müderrislerinden Mehmet Tahir Efendi, annesi ise Emine Hanımdır. Babası tahsil için küçük yaşta Şuşisa’dan İstanbul’a gelmiştir. Şuşisa, Osmanlı ülkesinin Arnavutluk bölgesinde İpek kazasına bağlı bir köydür. Tokat’ta doğan annesi ise aslen Buhara bir aileye mensuptur. Âlim ve dindar bir zat olan Tahir Efendi, medrese tahsili ve hocalığı sırasında temizliği ile tanındığı için “İpekli Temiz Tahir Efendi” diye anılmıştır. Annesi de hassas ve dindar bir hanım olan Mehmet Akif, “Çocukluğumda, evet, bahtiyar idim cidden, / Harim-i ailenin farkı yoktu cennetten”  mısralarıyla ifade ettiği bir muhit içinde büyümüştür.

Çocukluğu ve Tahsil Yılları

1878 yılında, Fatih´teki “Emir Buhari Mahalle Mektebi” ne başlatıldı. Buraya iki seneye yakın bir müddet devam ettikten sora l879’da Fatih İptidaisine (ilkokul) gitti. Üç yıllık ilkokulu bitiren Akif, 1882 Yılında Fatih merkez Rüştiyesine (ortaokul) başladı. Bu sırada babasından Arapça öğrenmeye devam ediyordu. Ayrıca Fatih Camii’nde Farsça ders vererek, Gülistan ve Mesnevi okutan Es’ad Dedeyi de takip etmekteydi. Türkçe ve Farsça derslerinde, akranlarından çok ileri olan Akif´in lisan hususunda bilhassa kabiliyetli olduğu görülüyordu.

Şiir Merakı

Rüştiye yıllarında kendisinde, şiir merakı uyandı şiir kitapları okumaya başladı. İlk okuduğu manzum eser Fuzuli’nin Leyla ve Mecnunudur. 1885 Yılında üç yıllık rüştiye mektebi bitince, babası Akif´i meslek seçiminde serbest bıraktı.

Bunun üzerine Mülkiye Mektebini seçen Akif, bu mektebin hazırlık okulu olarak açılmış bulunan Mülkiye İdadisine (sivil lise) girdi. 1889 yılına kadar okudu. Ünlü şair ve edebiyatçı Muallim Naci Bey, edebiyat öğretmeni olarak derslerine girmiştir.

Hoca Tahir Efendi

Akif´in babası Hoca Tahir Efendi, 1304 Ramazan ayında Huzur Derslerine katıldı. Huzur Dersleri, Osmanlı devletinin kuruluş yıllarından itibaren her ramazan ayında, Sultanın huzurunda yapılmakta olan “tefsir” dersleri idi. Babası Hoca Tahir Efendi,1888 yılında vefat etti.

Ailesi maddi sıkıntılar içinde bulunan Akif, bu durumu düşünerek, on gün kadar devam ettiği Mülkiye´yi bıraktı 1889’da Baytar Mektebi’ne geçti. İlk sivil “Veteriner Yüksek Okulu” olan mektebin mezunlarına hemen iş verilecekti. Dört yıllık sivil tıbbiye okulunda gündüzlü olarak iki yıl okudu. İlk baytarlık talebeleri, 1891 yılında inşası tamamlanan Halkalı’daki okula geçtiler ve kalan iki yılı da yatılı olarak burada okudular.

Mehmet Akif, Baytarlık Mektebi’ndeki dört yıllık eğitimi sırasında, çoğu doktor ve samimi dindar olan hocalarından müsbet tesirler almıştır. Mehmet Akif, 22 Aralık 1893’te, o zaman “Halkalı Baytar ve Ziraat Mektebi” adını taşıyan Veteriner Fakültesi’nden birincilikle mezun oldu ve “Baytar Müfettiş Muavini” olarak göreve başladı.

28 Aralık 1893’te “Hazine-i Fünûn” mecmuasında bir gazeli yayınlandı Bu gazel, Akif’in hâlen bilinen ilk eseridir. 1889 da “Resmi Gazete”de şiirleri çıkmaya başladı. Servet-i Fünun Mecmua’sında da yazıları yayınlandı.

1898’de yirmi beş yaşında Mehmet Emin Bey’in kızı olan İsmet Hanım’la evlendi. Mehmet Âkif’in üçü kız olmak üzere altı çocuğu olmuştur.

Vatanın ve İslam ümmetinin büyük bir felakete uğradığı bir devirde gelen Âkif,  bütün bu ızdırabı derinden hissederek yaşamış ve üzerine düşen vazifeyi yapmak için her şeyini feda etmeyi göze almıştır. Bu sebeple ailesine fazla vakit ayıramamıştır. Hayatı boyunca çektiği maddî sıkıntılar bu konuda aksi tesir yapmıştır.

Maarif Vekili Hamdullah Suphi’nin desteği ile İstiklal Marşı için açılan yarışmaya giren Mehmet Akif Ersoy, 724 şiir arasından yarışmayı birinci olarak kazandı. 12 Mart 1921’de milli marş olarak kabul edilen şiir, 1924 yılında Osman Zeki Üngör tarafından bestelenerek “Türkiye Cumhuriyeti’nin Milli Marşı” olarak ilan edildi.

Mehmet Akif Ersoy yarışmadan kazandığı 500 lirayı, ” Ben, ödül ve para için İstiklâl Marşı yazmam” diyerek kabul etmeyip bu ödülü Türk ordusuna bağışladı. O ödülü kabul etseydi yedi sülalesi rahat edecek olan merhum M. Akif, ömrünün son on senesini vatandan uzak, fakr u zaruret içerisinde geçirmesi ise onun dünyevi her şeyden olduğu gibi aile saadetinden de mahrum bırakmıştır. Hatta, Ankara Hamamönü’deki Tacettin Dergâhı’nın o soğuk odasında zor koşullarda yazdığı İstiklâl Marşı’nı, “Bu şiir, benim değil milletimindir” diyerek yedi bölümden oluşan Safahat adlı şiiri kitabına dahi almamıştır. Gençliğinde ailesini vatanına tercih eden şair, yaşlılığında her ikisinden de mahrum kalmıştır.

1935 yılında karaciğerinden hastalandı. Hava değişimi için Lübnan’a gitti. Daha sonra tekrar Mısır’a dönerek kışı orada geçirdi. 1936 yılı haziran ayında hastalanarak yurda döndü. Nişantaşı Sağlık Yurdu’na yatırıldı. 1936’da tedavi için İstanbul’a döndü. 27 Aralık 1936 tarihinde İstanbul’da, Beyoğlu’ndaki Mısır Apartmanı’nda hayatını kaybetti. Edirnekapı Mezarlığı’nda, en iyi dostlarından biri olan Babanzâde Ahmet Nâim’in yanına gömüldü.

Allah gani gani rahmet eylesin.

Ruhu için el-Fatiha!..

Onun Şiirlerinden ve Sözlerinden Seçmeler:

“Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam, hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.”

“Ne irfandır veren ahlaka yükseklik ne vicdandır./ Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.”

Adamın biri Akif’e yaklaşarak sorar: Affedersiniz, sizin için baytar diyorlar, doğru mudur? Akif hiç istifini bozmadan cevap verir: “Evet, yoksa bir yeriniz mi ağrıyordu?”

“Bize çağ dışı diyorlar, doğrudur; çağlar açtık, çağlar kapattık. Çağlar bizden geri.”

“İhtiyar amcanı dinler misin, oğlum, Nevruz? / Ne büyük söyle, ne çok söyle; yiğit işte gerek.

Lafı bol, karnı geniş soyları taklid etme; Sözü sağlam, özü sağlam, adam ol, ırkına çek.”

“İnmemiştir Kur’an, bunu hakkıyla bilin. Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için.”

Vee, ölmek üzere iken başını son kez kaldırarak bir dostuna söylediği, altın harflerle milletimizin hafızasına kazınan -benim de çok beğendiğim- o, meşhur sözüyle noktalıyorum yazımı:

“Allah, Bu Millete, Bir Daha İstiklâl Marşı Yazdırmayı Nasip Etmesin!”

*Yahya Palavar Edebiyat Öğretmeni Yazar

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz. Anladım