Giresun Haberleri

Geçmişten Bir Mekân; Çubuğun Kahvesi

Bu yazıyı paylaşın

Şöyle bir yüreğim titredi bugün, hafızamda konak düzü ve Çubuğun Kahvesi, bir devrin sembol mekânlarından biri. Konak düzünde, tarihi çınar ağacına bakan yerde, Şimdi ki dondurmacıların karşısı. Hiçte sıradan bir mekan değildi. Şimdi hafızalarda kalmış bir tarih ve kültür beşiği. Kimler müdavimi değildi ki? Olağanüstü dinamizmi ve ekâbirin nabzını en iyi biçimde kontrol edebilen insan sarrafı.

Bir zamanlar daha sabah ezanı okunmadan denize çıktığımız olurdu. Dönüşte Çubuğun Kahvesi kazanın altını çoktan yakmış oluyordu. Gadakalın fırından sıcacık bir ekmek kapar, tavşan kanı diye tabir ettiğimiz çay ile güne merhaba demeye hazırlanıyorduk. Hele o sıcak ekmeğin yanında bazen tereyağ sunmaz mı Hasan amca, değmeyin keyfimize.

Bir çay kazanı mı harlanan, kahvenin sobası da yanar, ufaktan bir çember oluşur ve sohbetler başlardı gündeme dair. O sohbetlerde dedikodu yoktu, kim hasta, kim sökel, kim evlenecek, kimin ne sıkıntısı var vb. Asla boşa olmazdı bu konuşmalar, acıyı, kederi, sevinci üleşme adına gereği de yapılırdı. Sonra cızırtılı radyoda ajans başlar pür dikkat kesilirdi herkes. Çünkü ülke meselelerini alabildiğimiz iki şey vardı, radyo ya da öğlen saatlerinde gazete bayisine ancak gelebilen gazete. Hükümetler yıkılır yapılırdı oracıkta. Hararetli konuşmalar yapılırdı. Sanki kıyamet kopacak kahvede. Ama asla kopmazdı o kıyamet. Herkes yine kol kola, omuz omuza çıkardı kahveden.

Gün ışımaya başlarken radyoda Dede Korkut hikâyesi, arkası yarın programı ( radyo tiyatrosu ) ve benim özellikle beklediğim; Türk Halk Müziği yurttan sesler korosu, beraber ve solo türküler programı. Türkülerin türüne göre kâh kahır basardı kahveyi, kâh coşku…

Tamda bu vakitte, türkülerin radyodan duyulduğu dakikalarda memurlar ağır ağır görünmeye başlıyordu sokaklarda ve esnaflar dükkânlarını açmaya başlıyor, ilk iş kapılarını süpürüyorlardı. Hasan amca bu işleyişe o kadar hâkimdi ki kimin ne isteyeceğini çok iyi biliyor, ona göre hazırlıklarını yapıyor, esnaf ve memurlar mesailerine Bismillah! demeden önce çay ve kahvelerini içiyor, Çubuğun Kahvesi de günün ikinci bölümüne başlıyordu…

Şimdi aklımda yine konak düzü, tahta çerçeveli, tahta masalı, kömür ateşi ile yanan ocak, kahvenin önünde hasır ve tahta sandalyeler. Gözüme en çok takılan simalardan biri de kemençe çalan Hasan’ımız.

Gazeteci Zeki dükkanı açmış, yanında berber Nazmi ilk müşterilerini almaya başlamış, kantarcının Mehmet amca dikiş makinalarını dışarıda görücüye çıkartmış, Şükrü amcanın kesme pastacıları sıraya girmiş, Pulcugilin dükkânının önüne şipşak makine konmuş, bekçi Hasan amca elinde evrak hükümet konağından çıkıyor olanca vakur duruşu ile…

Bu gece gökyüzünde ayaz vardı. Ama Venüs’ü göremedim! Allah rahmet etsin Hasan amca, bir devrin, bir efendisi daha terki diyar eyledi dünyamızdan…

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz. Anladım