Giresun Haberleri

Orda Bir Okul Var Uzakta…

Bu yazıyı paylaşın

Şair, yazar, öğretmen Ahmet Kutsi Tecer’in yazdığı bestekâr Münir Ceyhan’ın bestelediği “orda bir köy var uzakta” şiirini herkes bilir. “Gitmesek de gelmesek de o köy bizim köyümüzdür“ diyerek suni kentleşmenin yalnızlaştırdığı Anadolu insanının köy özlemini anlatır.

“Orda bir okul var uzakta “

Unutulmuş, dikenlerle yaban otlarla sarılıp sarmalanmış, her yanı kırılmış, dökülmüş. Kapısı, bacası yok olmuş, cam çerçeve paramparça, duvarları çürümüş, çatısı çökmüş, içinde fareler, yılan çayan cirit atar olmuş, tamamıyla entübe olmuş, çürümeye bırakılmış. Zamana yenik düşmüş. Bahçe duvarında “Hayatta En Hakiki Mürşit” yazısı bir slogan gibi hala orada… Bir hüzün bulutu çökmüş, virane olmuş kimse farkında bile değil.

Ve Cimide İlkokulumuzla birlikte çevresinde yıllarca hizmet ettiği köylerinde hafızaları silinmiş, milli servet göz göre göre harap, bitap olmuş ve sonunda heba olmuş.

Tam beş yıl yıllar önce çocukluğumun geçtiği, okumayı yazmayı öğrendiğim okulumuzun bu halini görünce bir öğretmen olarak içim yandı, hatıralarımız bir bir canlandı gözümde.

Niye sahip çıkamadık bu okulumuza?

En son bayrağı kim çekti? Göndere, son İstiklal Marşını okuyan öğrenci ve öğretmenler kimlerdi? Okulun kapısını kim kilitledi en son olarak?

Okullar bir köyün, bir beldenin belleğidir.

Okulu olmayan köy unutulmaya yüz tutmuş demektir.

Cumhuriyet’in köylere ulaşma projesinin en önemli ayağı olarak Cimide Karlıbel İlkokulu 1946 yıllarında emanet usulüyle köylülerin imece usulüyle yaptıkları okul.

2.Dünya savaşı yıllarında nüfusun tamamı köyde yaşıyor Cumhuriyet köylere öğretmen aracılığıyla ulaşmak istiyordu.

Atalarımız, babalarımız, analarımız yağmur demeden, kar boran demeden kimisi kazma kürek amele olmuş, kimisi kireç yakmış sığırlıktan katırlarla taşımış, kimisi taş kesmiş derelerden, anneler, genç kızlar sepet sepet kum çakıl taşımış, kimisi kalas çekmiş ormandan, hızarla tahta hazırlamış, kimisi padar, hartama, kimisi marangoz olmuş sıra, masa yapmışlar, yazı tahtasını yapmışlar aydınlansın yarınlarımız diye.

Küçük dünyamızı aydınlatan, bizlere hayaller kurduran,

Kara tahtanın başında elimizden tutup okumayı yazmayı öğreten…

Arıcılık, tarım, marangoz, yapı ustası duvarcılık bilen, sıhhiyecilik yapan, hem de pedagojik eğitim sosyolojisini kavramış köyün köylünün sosyal hayatına öncülük yapan

Ben bir köy öğretmeniyim diyen, meşale gibi, lüks lambası gibi her yere ışıklandıran eğitimciler öğretmenler gelmişler.

Kısa sürede köyün halkıyla kaynaşmışlar.

Siyah önlük, beyaz yakalı, çiçek gibi beyaz beyaz kurdeleli, kara mantodan çantaları, içinde mısır ekmeği, çökelek, kurşun kalem defter oynayan, zıplayan, kuşların sesleriyle birlikte uyanıp okula koşan şen şakrak çocukların sesleri yankılanıyor da derelerinde, bahçelerde her yanda.

Yesir oynayan, sinmece, birdirbir, kamara, beşdaş, kuyu, yağ satarım, köşe kapmaca, isim şehir, sobe, ip atlama öğretmenleriyle ağ kuran voleybol, yakan top, futbol oynuyorlardı.

Köyün okulu kültürel mirası ve belleğiydi çevresinin.

Birleştirilmiş sınıflarda başlamış eğitim öğretim.

İki sınıf, hol, müdür odası, lojman… 1-2-3. Sınıflar birlikte, 4-5.Sınıflar birlikte eğitim öğretim görüyorlardı.

Bilgi yarışmaları, bayramlarda müsamereler, piyesler en temiz elbiseleriyle bir bayram yerine gidercesine; velilerimizin katıldığı törenler bir kültür panayırı gibi olurdu. Kendi yaptığımız bayraklarla, renkli kâğıtlar bahçelerden topladığımız sarmaşık ve rengârenk çiçeklerle süslerdik her yanı.

Öğretmenlerimizin hazırladığı okul şarkıları söylerdik, yarışmalar yapardık, şiirler okurduk.

Öğrenci, öğretmenler velilerin yüzlerinde mutluluklar vardı.

Kendimizi çok değerli hissederdik.

Geziler düzenlenirdi okullar arası veya tarihi doğal güzelliği olan yörelere bir başka zenginleşirdik.

Ne güzel öğretmenler gelmiş hizmet etmişti bilir misiniz?

Salih İpşir, Hakkı Kuğu, Halit Şenyayla, Salim Kasım, Hasan Cin, Mahmut Ulu, İsmet Barutçu, Murat Kazancı, Ünal Demir, Mehmet Kırtorun, Mustafa Usta…

Taa uzaklardan gelen yüzlerce öğrenci…

Bu okulda okudu babalar, analar, abiler, ablalar ve onların çocukları…

Ben bir köy öğretmeniyim diyen kimse kalmadı artık köyümüzde.

Daha mı iyi, daha mı kötü oldu?

Malum dünya siyah beyaz.

Artık konuşan, etkileşim halinde olan, öğrenen bir dünyada yaşıyoruz.

Her birimiz kentlerde yaşıyoruz.

Kitle iletişim çağında her bilgi hemen dolaşımda, sosyal medyada manipüle olsa da doğru yanlış bir bilgi bombardımanı altında insan.

Kısaca öğretmenin bildiğini herkes biliyor.

Ama orda bir okul var uzakta,

Yıkılmış yalnız harabe,

Onunla birlikte hafızlarımızda siliniyor.

Kültürel miraslarımızı gelecek nesillere taşıyamıyoruz.

Bir kampanya ile imece halinde yapıldığı gibi

Bizlerde bir kampanya ile imece olsaydık.

Olabilseydik her birimiz…

Onarabilirdik, restorasyon yapabilir kurtarabilir miydik, okulumuzu?

Köyün hafızasını yeniden canlandırabilir miydik?

Köyün tarihini yansıtacak materyaller,

Okulda kullanılan masa, sıra, öğretmen masası, kara tahtalar.

Haritalar, ders araç gereçleri,

Onlarca yıl öğrencileri derse çağıran ve teneffüs müjdesini veren okul zili,

Öğrencilerin kıyafetleri,

Diploma örnekleri,

Ders defterleri, eski diploma defterleri,

Öğretmen ve mezun olan tüm öğrencilerin resimleri,

Köyde antika haline gelmiş halkın kullandığı otantik araç gereçleri,

İçinde bir kütüphane,

Bir nevi etnografya müze köşesi,

Kitaplarla dolu köydeki mevcut öğrencilerin ve yazın gelen çocukların yararlanacağı kütüphane,

Gurbetten gelenlerin buluşma sohbet yeri.

Köye gelen konukların karşılanacağı yer.

Gençlik ve spor merkezi olarak tüm gençlerin kullanabileceği bir yer…

Bir aydınlanma merkezi, milletin kullanabileceği bir kültür sanat merkezi olsa,

Kültürel mirasımızı yaratan atalarımızdan kalanları koruyup gelecek nesillere aktarabilseydik

Daha iyi olur muydu?

Musa Ada / Emekli Öğretmen

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz. Anladım