Giresun Haberleri

Çocukluğum ve Dut Ağacı*

Bu yazıyı paylaşın

Tek katlı yer evimizin kapısındaki kocaman dut ağacıdır benim çocukluğum. Biri ağaca çıkar, dalları sertçe sallar ve yağmur yağdırırdı. Dut yağmuru… Ağacın altına serilen telise patır patır düşen bu yağmurlar altındadır o çocukluğum.

Sonra ağacın dutlarını, kapıda odun ateşine oturtulmuş kocaman kara tavada kaynatan anam, yengem konu komşu pekmezine bulanarak devam eder bu çocukluk. O simsiyah pekmezin konulduğu bidonlar tarafına koşar, derme çatma mutfak kapısından geçiverir ve tahta terek altındaki bezden örtüyü kaldırır parmakları çocukluğumun…

Bana uçsuz bucaksız gelen evimizin kapısındaki dut ağacıdır sonra çocukluğum… Daha okula gitmezken, ağaca çıkmayı öğrendiğim, aylak aylak dolaşıp acıktığımda bir parça değirmi ekmeğini alarak kendimi tepesinde bir dalda oturarak bulduğum yerdir orası.

Hele ki çocukluğumun bayramlarında en kalabalık yerlerden biriydi bu dut ağacının bulunduğu kapımız, çünkü köyümüzde bildiğim en büyük salıncağa sahip olurdu kocaman dallarıyla. Abla ve abilerimizden sıra bulabilirsek bindiğimiz salıncakta öylesine bir yarış olurdu ki aramızda, yükselirken gökyüzüne doğru Keçiköy Deresindeki değirmeni görebilmekti amaç.

Çoğu zaman gelen misafirleri ağırladığımız başköşeydi dut ağacının dibi. Altına bir minder uzatıp sırtını yosun tutan gövdesine yasladı mıydı gelip oturan kendini hem güvende hem de başköşede hissettirildi. Kimler gelip geçmedi ki bu dut ağacının dibinde ağırlamadığımız. En koyu çayda, en koyu sohbet de bu dut ağacının dibinde olurdu bilenler bilir.

***

Bu dut ağacının şahitliğinde büyüdüm ben.

Dallarına çocukluk anılarını assın diye dedemin ya da dedemin babasının diktiği bir hatıraydı o dut ağacı en az 150 yıllık geçmişe tanıklık eden.

Köyde kendisiyle yaşıt birçok dut ağaçlarından daha fazla tanıklık etmişti zamana. Kimi kuruyup, kimi kıymeti anlaşılmadan kesilen, kimisi rüzgâra, fırtınaya dayanamayan asırlık dut ağaçları bir bir düşerken toprağa bizim dut ağacı direndi taa ki birkaç gün öncesine kadar.

Sonunda oda yoruldu. Önce bir ışık, sonra bir gök gürültüsü duyuldu ve ardından o da serildi upuzun toprağa. Ardından gök bile dayanamadı koca dut ağacının neredeyse iki asır sonra dikildiği toprağa düşmesine. Ağladıkça ağladı gökyüzü, sel sularına karıştı dut ağacının henüz olgunlaşmamış meyveleri…

***

Hepimizin, hepinizin çocukluğuna arkadaşlık etmiş ağaçlar vardır değil mi? Bir zamanlar yemyeşil olan çocukluğumuzun içindeki bu ağaç dallarına ne anılar asmışsınızdır.

Çocuklarınıza anılarını asacakları ağaç altı düşleri verin dostlar. O ağacın altında, çocukluklarını hatırlayabilsinler diye ve o anıları yine aynı ağacın altında paylaşabilsinler diye verin en çok da. Ve bu ağaçları sevmelerini sağlayın. Büyüdüğünde, bir ağacı yok etmekle çocukluk dallarını kırdığının ve kendi tarihini yok ettiğinin bilincine varsın.

*Ahmet Bilge Gazeteci Yazar 

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz. Anladım